Ahmet Davutoğlu, hükümet aleyhine yazılan bazı mektuplardan hareketle, 160 ülkedeki Türk okullarının kapatılması talimatı verdiğini açıkladı.

Bu kadar önemli bir adım atılıyor ama gerekçe ciddi delillere dayanmıyor. Kim yazmış bu mektupları? Kime göndermiş? Ne yazmış?.. Peki Ahmet, Mehmet yazmışsa, Ayşe, Fatma, Hasan, Hüseyin'i cezalandırmaya hakkınız var mı? Hatta bütün Türkiye'yi cezalandırmaya, 160 ülkede okunan İstiklâl Marşı'nı susturmaya? Söyleyin beyefendiler size bu hakkı kim verdi?

Sahi, "Dershaneler konusunda beni tehdit ettiler" diyen Başbakan hâlâ neden isim açıklamadı? Mehmet Ali Şahin'in "Yargıtay imamı" ne oldu? Başbakan'ın ofisine böcek koyan "paralelciler", 2 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen tespit edildi mi? Sadece, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz'a sahte rapor vermesi için baskı yapıldığını biliyoruz. Emniyetten kaçırılan ileri teknolojiye sahip dinleme araçları nerede? Kim kaçırdı? Nereden kaçırdı?

Hepsi belirli bir sonuç elde etmek için gerçekleştirilen kara propagandan ibaret.
28 Şubat, imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması ve üniversiteden atılan başörtülü kızlarla anıldı. Bir de TBMM'den "dışarı, dışarı" diye kovulan Merve Kavakçı o dönemin simge ismi haline geldi. Sonra ne oldu? İmam hatiplerin orta kısmı açıldı; TBMM'ye başörtülü milletvekilleri girebildi; artık tesettürlü kızlarımız üniversitelerde okuyabiliyor. AK Parti iktidarıyla birlikte bu yanlışlardan dönüldü. 28 Şubat da, bir zulüm ve keyfilik dönemi olarak hafızalara yerleşti.

Bugün, 28 Şubat modeli bir uygulamayla karşı karşıyayız. Aynı keyfilik; benzer bir pervasızlık. "İç düşmana" dayalı algı operasyonları.

Dershaneleri kapattınız, okulları kapatıyorsunuz, "Ben yaptım oldu" diyorsanız, bunun hep böyle sürüp gitmeyeceğini bilin. Zira "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner."

Kabağın sahibi
 
Dervişin biri berberde tıraş oluyor. Mahallenin kabadayısı geliyor. "Kalk bakalım kabak, tıraş sırası bende" diyor. Adamcağız "La havle" çekip, koltuğunu kabadayıya bırakıyor. Kabadayı bir yandan tıraş oluyor, bir yandan kabak diye hitap ettiği adama sataşıyor. Sonra işini bitirip gidiyor. Birden bir gürültü duyuyorlar dükkânda. Araba kazası, kabadayı cansız yerde yatıyor. Berber soruyor: "Biraz fazla olmadı mı?"

İşte dervişin cevabı: "Kabadayının hakaretleri Gayretullah'a dokunur diye aklıma geldi. İçimden de hakkımı helâl ettim. Ama bu kabağın da bir sahibi var."

Nasıl inanalım?
 
Başbakan Tayyip Erdoğan, grup toplantısında "Yolsuzluklarla ilgili kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız" dedi. Bu sözlerine güvenmek isterdim ama hal ve tavrı ona inanmamızı zorlaştırıyor.

Mesela kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksa, balkon konuşmasında Egemen Bağış'ın yanında ne işi vardı? Eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, evinde ayakkabı kutusu içinde 4.5 milyon dolar bulunmasına rağmen, nasıl Ziraat Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu? 17 Aralık'ta tutuklanan Rıza Sarraf'ı hangi güç 2 ay içinde tahliye edebildi? Başbakan'a ulaşan 18 Nisan 2013 tarihli MİT raporunda Sarraf'ın bakanlarla yasa dışı ilişkisi ortaya konulmuş olmasına rağmen, Erdoğan nasıl bu kişiye "hayırsever işadamı" diyebildi? 25 Aralık operasyonunda hedef alınan Yasin El Kadı ya da Usame Kutub ile Bosphorus 360'ın ilişkileri ve gizli ortaklar araştırılıyor mu? Havuz medyası için toplanan paralar ihaleye fesat çerçevesinde değerlendirilecek mi?

 

 
18 Nisan 2013 tarihli Başbakan'a sunulan MİT raporunda, Rıza Sarraf'ın Zafer Çağlayan ve Muammer Güler ile ilişkileri göz önüne seriliyordu.
 

 
13 Ekim 2013 tarihli Yeni Şafak gazetesi, kara para transferlerinin Maliye'nin vergi incelemesine takıldığını yazıyordu. Zaten, Maliye'ye gelen ihbar üzerine soruşturma Sarraf ile başlatıldı, sonradan bakan çocuklarıyla ilişkiler ortaya çıktı.

Süleyman Aslan
 
Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde ayakkabı kutusunda 4.5 milyon dolar bulundu. Ayakkabı kutusu, Türkiye'de yolsuzluğun sembolü haline geldi. Aslan, bu parayı Balkan Üniversitesi'nin yapımına göndermek üzere muhafaza ettiğini söyledi. Balkan Üniversitesi bunu yalanladı. "Osmancık'ta imam hatip lisesi açacaktım. Bu yüzden para topladım" açıklamasını getirdi. Daha imam hatibin temeli bile atılmamış. Peki bu paraları niçin evinizde saklıyorsunuz? Cevap yok!

Kısacası mızrak çuvala sığmadı. Üstelik Sarraf ile ilişkilerini deşifre eden bir ses kaydı da medyaya yansıdı. Orada, Süleyman Aslan, Rıza Sarraf'a şöyle diyor: "Yurtdışında olan diğer büyük firmalara ekstra koşullar getirdim. Ekstra yük bindiriyorum. Ödemiyorum paralarını, haberiniz olsun."

Dikkat çeken bir başka nokta da Sarraf ile genel müdürün, dinlemeye takılmamak için özel bir hattan konuşmaları. Bu da hayatın doğal akışına uymuyor.

Peki sonra ne oldu? Süleyman Aslan hem hapishaneden çıktı hem de Ziraat Bankası Yönetim Kurulu üyeliğiyle ödüllendirildi.Kör kuruşun hesabının sorulacağına nasıl inanacağız?

Nazlı Ilıcak / BUGÜN