Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
BÜYÜLEYİCİ NORVEÇ
BÜYÜLEYİCİ NORVEÇ
Mucizenin en iyi görüldüğü yerlerden biri Norveç’in Lofoten Adaları. Sivri kayalıklar, denizin, göllerin ve akarsuların birbirine karıştığı koylar, insanı şaşkınlığa sürükleyen gelgitler ve bunlarla iç içe yaşayan balıkçı kasabaları ışığın yeşil tonlarına karışıyor.
5 Şubat 2016, 01:18
Kuzey göğü renklendiğinde başlıyor büyü. Mucizenin en iyi görüldüğü yerlerden biri Norveç’in Lofoten Adaları. Sivri kayalıklar, denizin, göllerin ve akarsuların birbirine karıştığı koylar, insanı şaşkınlığa sürükleyen gelgitler ve bunlarla iç içe yaşayan balıkçı kasabaları ışığın yeşil tonlarına karışıyor.
 
image
Akşamın lacivertinde, feribot iskeleden uzaklaşıyor. Islak rüzgârın bir ucundan girip ötekinden çıktığı güverteden, yeni yağmış karın yüksek noktaları kalemle çizilmişçesine belirginleştirdiği Lofoten Adaları’nı hem izliyorum, hem de onlara doğru gidiyorum. Kutup dairesinin kuzeyinde, Norveç’in Nordland bölgesindeyim. Karadan Atlas Okyanusu’na sokulan Lofoten Adaları, bölgede 1425 kilometre karelik bir alanı kapsıyor.
 
Kuzey ışıklarıyla aydınlanan Ballstad, tipik bir balıkçı kasabası. Gelgit olaylarından ötürü yüksek kazıkların üzerinde inşa edilmiş balıkçı barınaklarının bazıları günümüzde turizm açısından konaklama amacıyla kullanılıyor.
 
image
 
Vesterålen Adaları’nın güney ucunu oluşturan Lofoten Adaları, anakaradan geniş ve derin Vest Fiyordu’yla ayrılıyor. Duvar gibi yükselen sivri tepeleri, gölleri, adacıkları ve rengârenk evleriyle küçük balıkçı kasabaları dünyanın bütün ülkelerinden gezginleri kendine çekiyor. Yaklaşık 28 bin insanın yaşadığı Lofoten Adaları’nda hayat neredeyse tümüyle denize bağlı. “Adaların başkenti” de denen Svolvær dahil, yerleşimlerin çoğu, güneye bakan sahillerde yer alıyor. Ekonominin yükünü başta mezgit ve morina olmak üzere balıkçılık taşıyor. Açık denizde avlanan morina bugün de geleneksel yöntemle ahşap tezgâhlarda kurutuluyor. “Sanayi” dediğimiz işletmeler de doğal olarak, balık işleme, balık yağı ve gübresi üzerine kurulmuş. Tarım alanının yok denecek denli sınırlı olduğu bölgede patates ve böğürtlen gibi yiyecekler üretilebiliyor. Turizm ekonomik yaşamın bugün önemli aktörü sayılıyor.
 
Reine kasabasında adacıklar, fiyortlar, göller ve sarp dağlar iç içe. Bu eşsiz manzarayı görebilmek için 450 metre yükselerek Reinebringen Tepesi’ne çıkmak yetiyor.
 
image
 
Lofoten’deki ilk durağım Henningsvær, heybetli bir dağın yamacında dizilen ve birbirine köprülerle bağlanmış adacıklar üzerine kurulu geleneksel bir balıkçı kasabası. Çoğu ahşap, iki katlı evleri parlak kuzey güneşi aydınlatıyor. Kasabanın hemen her sokağına yayılmış balık kurutma tezgâhları ise boş; çünkü av mevsiminde değiliz. Şubatla nisan ayları arasında Norveç’in hemen her bölgesinden balıkçılar buraya avlanmaya geliyor ve sokakları, kurumak üzere tezgâhlara serilen balık görüntüsü ve kokusu işgal ediyor. Şimdi neredeyse boşalmış duygusu yaratan kasabada daha çok çığlık atan martıların sesi duyuluyor. 
 
Flakstad Adası’nın güneyindeki Nusfjord Koyu, içinde yer aldığı fiyortla aynı adı taşıyor. Bu korunaklı koyun çevresine serpiştirilmiş balıkçı barınakları, buradaki geleneksel mimarinin iyi korunan örneklerini oluşturuyor.
 
image
Lofoten’de kara, deniz ve göller öylesine birbirine sokulmuştu ki, bazen yanından geçtiğim yerin fiyort mu yoksa göl mü olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Oysa sahil yapısı ayrım yapma konusunda ipucu veriyordu. Okyanusun güçlü gelgitleri ve akıntıları karanın içlerinde bile kendini gösteriyor. Norveççe “Rorbu” denen balıkçı barınaklarının yüksek kazıkların üzerine kurulmuş olması da bu gelgitlerle ilişkili olsa gerek.
 
image
 
Lofoten’de doğa, her adımda insanı şaşırtabiliyor. Austvågøy Adası’nın batısındaki Rørvika kumsalı bunun küçük ama önemli örneklerinden. Koya dökülen küçük dere bölgedeki yüzlercesinden yalnızca biri. Günbatımının renkleri bu coğrafyayı daha da derinleştiriyor…
 
Yeryüzünde kimi yerin tarihini altın madeni, kimini sedir ağacı ya da demir belirlerken, balık zenginliği de buranın tarihinde önemli rol oynamış; zira pek çok yazılı kaynak İÖ 3. yüzyıldan bu yana Lofoten’de sürekli yerleşimin olduğu ve deniz ürünlerinin gemilerle başka ülkelere taşındığını söylüyor.
 
image
 
Leknes yakınlarındaki Lofotr Viking Müzesi’ni geziyorum. Arkeolojik sit alanında kurulu müze Vikingler dönemine uygun şekilde inşa edilmiş. Binada gerçek buluntuların yanı sıra Viking yaşantısını gösteren kurgusal düzenlemeler de sergileniyor.
 
“Kutup ışıkları” (Aurora Borealis) denen ve kutup bölgelerinde, yeryüzünün manyetik alanıyla güneşten gelen yüklü parçacıkların etkileşimi sonucu ortaya çıkan doğal ışımalar Mølnarodden sahilini bir masal karesine çeviriyor.image
 
Lofoten Adaları Norveç anakarasından farklı… Örneğin, Sıcak Kuzey Atlantik Akıntısı (Gulf Stream), burayı bulunduğu enleme göre oldukça ılıman bir iklim yapısına kavuşturmuş. Yaz ve kış arasında büyük sıcaklık veya yağış farkı yok. Yazları hayli serin geçerken kışları ise kar yağışı olabiliyor ama ciddi bir donma görülmüyor. İklimle birlikte bitki örtüsü de ilginç özellikler gösteriyor. Yalnızca 300 metre rakıma kadar ağaç yetişebiliyor. Üvez ve kızılağacın da görüldüğü bölgede en yaygın tür bodur huş… Ağaçlık alanların dışında kalan yerler ise tundra bitkileriyle örtülü. En yaygın kara yaban hayvanı kızıl tilkinin, Lofoten adının da kaynağı olduğu sanılıyor. Deniz kuşları açısından da zengin olan adalardaki sarp kayalıklar özellikle puffin (deniz papağanı) türü için güvenli yaşam alanı sağlıyor.
 
image
 
Bir sonraki hedefim Svolvær… Burası 5 bin dolayındaki nüfusuyla Lofoten’de kısmen de olsa kent kimliği, hareketliliği taşıyan tek yerleşim diyebilirim. Öteki yerlerden farklı olarak alışveriş merkezleri, kafeler var; dolayısıyla etrafta insan görmek de mümkün. Svolvær’i kısaca turladıktan sonra, kentin sembolü sayılan Svolværgeita kayasını yakından görmek üzere yola koyuldum. Mezarlığın yanından başlayıp sonbaharla yaprakları sarıya bürünmüş huş ağaçlarının arasından geçen belli belirsiz dik patikayı kısmen takip ederek yarım saat kadar yükseldikten sonra tüm kent, liman ve etraftaki tepeler adeta ayağımın altındaydı. En tepesindeki çıkıntılar keçilere benzetildiği için bu isim verilen Svolværgeita ise tam karşımdaydı; 150 metrelik bu dev kuleye ancak teknik tırmanışla ulaşılabiliyor.
 
Kısmen su altında kalmış bir dağ silsilesinin aşınmış tepelerinden oluşan Lofoten Adaları, bugün de bu kara parçalarındaki sivri yükseltilerin yarattığı görkemli görünümlerle dikkat çekiyor. Kjerk Fiyordu’nda bulunan ve köprülerle ulaşılabilen küçük bir adadaki Hamnøy köyünün ışıkları bu manzaranın alacakaranlığını tamamlıyor.
 
image
 
Kutup dairesinin kuzeyinde konumlandığı için Lofoten’de haziran’da güneşin hiç batmadığı günler yaşanıyor; buna “beyaz geceler” deniyor. Aralıkta da güneşin doğmayıp, sadece öğle saatlerinde güney ufkunun aydınlanabildiği günler görülüyor. Şimdi ekim ayının başları ve 9-10 saat gündüz oluyor. Ancak her geçen gün bu süre hızla azalıyor.
Gece yarısına doğru Moskenesøya adası üzerinde yer alan Reine’ye kuzey ışıkları eşliğinde vardım. Kutup ışıkları (Aurora Borealis) gökyüzünü, denizi ve etraftaki her şeyi yeşile boyamıştı. Daha önce de kuzey ışığı görmüştüm ama bu denli görkemlisine ilk defa şahit oluyordum. Yavaşça şekilden şekle giren, yer değiştiren, kâh parlayıp kâh soluklaşan ışıkları, bu mucizevi doğa olayını tüm yorgunluğuma ve soğuk havaya rağmen yere uzanıp uyumadan uzun süre izledim.
 
image
 
Dünyanın en kısa adlı yerleşimlerinden olan Å köyü Moskenesøy Adası’nın güneyinde yer alıyor. Köyde balıkçılık üzerine bir de müze bulunuyor.
 
Ertesi gün boyunca her tarafı başka güzellikteki bu adaların çevresini gezmek ve keşfetmekle geçti. Narvik kentinden başlayıp Lofoten Adaları’nı kat eden daracık ve dolambaçlı karayolu 365 kilometre sonra Å köyünde son buluyordu. Burası dünyanın en kısa adlı yerleşimlerinden biri oluyor. Norveç dilinde dere anlamına gelen Å, fonetik açıdan Türkçedeki O ile A harfleri arasında bir sese karşılık geliyor. Sırada manzarasıyla ünlü, 450 metre rakımlı Reinebringen Tepesi vardı.
 
Gelgitlerin kanallardaki su seviyesini durmadan değiştirdiği Henningsvær, Lofoten’in hem en hareketli coğrafya kesitlerinden biri, hem de uluslararası yolculuk yapan tekneleri ağırlayan limanlardan biri.
 
Başlangıç noktası Reine’ye dönen yol üzerinde, bir tünelin yakınındaki patikada yürüyorum. Biraz çamurlu olan bölümü geçtikten sonra tırmanış kuru zeminde devam ediyor Taşlarla birlikte sığ toprak ve yosun karışımı tuhaf bir zemin dikkatimi çekiyor; biraz altında yine masif gnays kayaçları görülüyor. Lofoten’de yerleşimler ve yollar birkaç istisna dışında sahile yakın yerlerde. Türkiye’deki gibi yaylacılık veya ormancılık gibi faaliyetler olmadığı gibi, dağ yürüyüşü (trekking) yapan çok insan da yok. Dolayısıyla dağlık araziler tamamen kendi doğallığında duruyor; birçok yerde en ufak bir iz bile yok. Burada iyi kötü bir patikanın bulunması dahi lüks olarak kabul edilebilir. Bir saatte zirveye vardım. Hava o denli berraktı ki, 100 kilometre ötesi rahatlıkla seçilebiliyor.
 
Günbatımındaki panoramik manzarayı anlatmaya ise kelimeler yetmiyor. Sabah henüz gün doğmadan rüya adalarından artık ayrılma vakti gelmişti. Karşı sahildeki Bodø kentine dört saatte giden başka bir feribota binerken Moskenesøya limanının sönük ışıkları bana göz kırpıyor, sanki tekrar bekliyorum diyordu.
 
Şeffaf Gazete.com

DİĞER HABERLER

YAZARLAR

KONUK KOLTUĞU KONUK KOLTUĞU
 DOLANDIRICILAR CUMHURİYETİ -Timur Soykan
Engin Ertem Engin Ertem
 KENTSEL DÖNÜŞÜM SEKTÖRÜN CAN SİMİTİ
Mutlu Demirdelen Mutlu Demirdelen
 İRANLI'NIN KKTC'Yİ SİNSİ İŞGAL GİRİŞİMİ
Cansu Aksoy Cansu Aksoy
 AİLE MAHKEMELERİNİN DİKKATİNE!
Av. Remzi Kazmaz Av. Remzi Kazmaz
 AKBELEN ORMANLARI VE PARİS İKLİM ANLAŞMASI
Süleyman Yıldız Süleyman  Yıldız
 AKLIM BOSNA'DA KALDI

SİTE ANKET

TÜRKİYE'DE EN BÜYÜK SORUN NEDİR ?








EN ÇOK OKUNANLAR